top of page
Yazarın fotoğrafıDicle Demirel

Tutukluların Dış Dünyayla İrtibat Kurma Haklarına İlişkin İnceleme

12.04.2023


Bu çalışma 13 Eylül 2022 tarihli ve 31952 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Fevzi Kayacan Başvurusu'nun[1] değerlendirilmesinden oluşacaktır. Değerlendirmede tutukluların dış dünyayla irtibat kurma haklarına yapılan müdahaleler neticesinde ortaya çıkan uyuşmazlığa AYM’nin hangi ölçütlerle yaklaştığına ve bu doğrultuda ifade özgürlüğü ve haberleşme hürriyeti arasındaki ayrıma dikkat çekilmesi amaçlanmıştır.


A-Tutukluların Dış Dünyayla İrtibat Kurma Haklarının İç Hukuk ve Uluslararası Hukuktaki Yeri


Tutuklu kelimesi sözlükte "kanun yoluyla hürriyetlerinden alıkonularak bir yere kapatılan kimse” olarak tanımlanmış olup tanımdan da anlaşılacağı üzere bu kişiler dış dünyadaki kimselerle iletişim kurmak, dış dünyanın kaynaklarına ulaşabilmek bakımından belirli ölçüde haklarından yoksun kalmaktadırlar. Belirli ölçüde haklarından yoksun kaldıklarından bahsediyoruz çünkü bu kişilerin tamamen dış dünyayla irtibat kurmalarını engelleyecek bir yaklaşım bu kişileri yok saymak anlamına geldiği gibi ağır bir insan hakları ihlalinin doğmasına da sebebiyet verecektir. Dolayısıyla tüm bunların önüne geçmek için tutukluların dış dünyayla irtibat kurma hakları ve bunun ne gibi sınırlamalara tabi olacağı hem ulusal mevzuatla hem de uluslararası hukukla güvenceye alınmıştır.


Bu kapsamda 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile tutuklulara; kültür ve sanat etkinliklerine katılma (md.60), süreli ve süresiz yayınlardan yararlanma (md.62), telefonla haberleşme (md.66), radyo, televizyon yayınları ve internet olanaklarından yararlanma (md.67), mektup faks ve telgrafları gönderme (md.68), öğretimden yararlanma (md.76) ve buna benzer haklar getirilmiştir. Bunun yanında 5275 sayılı Kanun meydana getirilirken tavsiye niteliğinde göz önünde bulundurulan BM Hükümlülerin İyileştirilmesi İçin Asgari Standart Kuralları ve Avrupa Cezaevi Kuralları da tutukların dış dünyayla irtibatlarına ilişkin birçok düzenlemede bulunmuştur. Örneğin BM Hükümlülerin İyileştirilmesi İçin Asgari Standart Kurallarının “dış dünyayla irtibat kurma” başlığını taşıyan 37.maddesi gerekli gözetim altında mahpusların düzenli aralıklarla aileleri ve yakın arkadaşlarıyla haberleşmelerine izin verilmesi gerekliğini düzenlemiştir.


Yapılan bu düzenlemeler tutuklu bulunan kimselere belli hakları sağlamaktadır ancak bu haklar tutukluluk hali içinde bulunmayan kimseye kıyasla belli sınırlandırmalara tabi olmaktadır. Örneğin tutuklu olmayan bir kimsenin göndereceği mektup herhangi bir denetime tabi tutulmazken tutukluların göndermek istediği mektuplar sınırları yasayla belirlenmiş belli denetimlerden geçmektedir. Buradaki amaç cezaevinin güvenlik ve disiplinini sağlamak, suç işlenmesinin önüne geçmek gibi hususlar olmakla birlikte yasayla belirlenmiş sınırlar her somut olay bakımından korunamamakta; bazı hallerde yapılan müdahale bir insan hakları ihlaline sebebiyet verebilmektedir. Buradaki hak ihlallerine ilişkin içtihatlar ağırlıklı olarak adil yargılanma, kişi dokunulmazlığı, ifade özgürlüğü, haberleşme hürriyeti, özel hayatın gizliliği gibi alanlarda toplanmakla birlikte çalışmamızın amacı bakımından ifade özgürlüğü ve haberleşme hürriyeti haklarıyla sınırlı olarak bir inceleme yapacağız.


B- Mahkemenin İfade Özgürlüğü ve Haberleşme Hürriyeti Haklarını Değerlendirdiği İçtihatlarında Kullandığı Ölçütler


Anayasa Mahkemesinin hukuki nitelendirmesini ifade özgürlüğü ya da haberleşme hürriyeti olarak yaptığı ve bu doğrultuda incelemede bulunduğu kararları incelendiğinde Mahkemenin değerlendirmesinde incelediği şablonun şu şekilde olduğu görülmektedir:



Şablonla ilgili yapılacak bir bilgilendirme kapsamı itibariyle ayrı bir çalışmayı gerektireceğinden burada değinmeyeceğiz ancak konunun daha anlaşılır olması bakımından şunların altını çizmek yararlı olacaktır: Anayasa ile güvence altına alınan her hak müdahale edilebilir nitelikte değildir, dolayısıyla da her hakka ilişkin olarak yukarıdaki tabloyu izleyerek bir sonuca varmaya çalışmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Bazı haklar mutlak olarak korunmakta olup bu husus Anayasanın on beşinci maddesinin ikinci fıkrasında açıkça belirtilmiştir. Ancak ilgili hüküm incelendiğinde görülmektedir ki ne Anayasanın 26.maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü ne de 22.maddesinde düzenlenen haberleşme hürriyeti hakkı bu düzenleme kapsamına girmemektedir. Buradan anlaşılacaktır ki bu iki hak mutlak haklardan değillerdir, belli koşullarda sınırlandırılabilirler. Sınırlandırmanın hangi koşullarda yapılabileceğiyle ilgili gerek ifade özgürlüğünün gerekse de haberleşme hürriyetinin düzenlendiği hükümlerde sınırlandırma sebepleri belirtilmiş olsa da bu minvalde yapılacak bir sınırlandırma Anayasada “temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması” başlığıyla düzenlenmiş olan ve sınırlandırma noktasında genel başlık olarak addedebileceğimiz 13.maddeye aykırı olmamalıdır. 13.maddedeki düzenleme ise yukarıda şablon halinde vermeye çalıştığımız ve Mahkemenin yaptığı incelemenin bir bölümü olan “Müdahale ihlal oluşturuyor mu?” sorusuna yanıt vermektedir. Nitekim AYM bir kararında söylediklerimizi destekler nitelikte şu ifadelere yer vermiştir:


“Sınırlanabilir bir hak olan ifade özgürlüğü Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin ikinci fıkrasında sınırlanma sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve ifade özgürlüğüne ilişkin ayrıntılı diğer maddeler göz önüne alınarak Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir.”[2]


C- Çalışma Kapsamında İncelenecek Karara İlişkin Özet Metin


Fevzi Kayacan Başvurusu

Söz konusu başvuruda Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan başvurucu Fevzi Kayacan, 23/10/2017 tarihinde Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne ve Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesine dilekçe yazmıştır. Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne yazdığı dilekçede bir yönetici hakkında “kısa boylu, oldukça kilolu, geniş yüzlü, geniş gövdeli, kiloları nedeniyle yürümekte zorlanan” ifadelerinde bulunurken yine Konya 6.Ağır Ceza Mahkemesine yazmış olduğu dilekçede aynı yönetici hakkında benzer ifadelerde bulunmuştur. Ceza İnfaz Kurumu görevlilerince incelenen bu dokümanın az evvel bahsettiğimiz ifadelerden dolayı küçük düşürücü nitelikte olduğu tespit edilerek başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmış ve bu soruşturma neticesinde 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da karşılığı bulunan “kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etme veya davranışta bulunma” eyleminden dolayı başvurucu hakkında bir ay boyunca bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası verilmiştir. Disiplin kurulunun bu kararı vermekteki gerekçesi başvurucunun ifadelerini tasvir etme amacının ötesine geçerek kişiyi küçük düşürmesi ve betimlemeye çalıştığı kişinin adını bilmemesinin olağan olmaması olmuştur. Bunun üzerine Konya İnfaz Hakimliğine şikayette bulunan başvurucunun bu şikayeti, başvurucunun dilekçelerinde belirtmiş olduğu ifadelerin hakaret oluşturabileceği ve aşağılayıcı olabileceği değerlendirilmesiyle reddedilmiştir. İnfaz Hakimliğinin bu kararına karşı Konya 4.Ağır Ceza Mahkemesine itirazda bulunan başvurucunun söz konusu itirazı Mahkemece reddedilmiştir.


Bunun üzerine “adil yargılanma” ve “haberleşme özgürlüğü” haklarının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yolunu kullanan Fevzi Kayacan’ın başvurusu AYM tarafından incelendiğinde usul incelemesi bakımından kabul edilebilir bulunmuş, esas yönünden yapılan incelemede ise AYM, somut olayda başvurucunun dilekçeyi düşüncelerini açıklama ve yayma özgürlüğünün bir aracı olarak kullandığı gerekçesiyle başvuruyu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirerek özetle şu sonuçlara ulaşmıştır:


  • Anayasanın 26.maddesiyle düzenlenmiş bulunan ifade özgürlüğü hakkı mutlak bir hak değildir, aynı maddenin 2.fıkrasında öngörülen sebepler dahilinde sınırlandırılması mümkündür. Ancak bu bağlamda ifade özgürlüğüne yapılacak herhangi bir müdahale Anayasanın 13.maddesini ihlal etmemelidir. Zira ihlal ediyor olması demek, bununla doğru orantılı olarak 26.maddenin de ihlal edilmesi sonucunu doğuracaktır.

  • Anayasanın 13.maddesi temel hak ve hürriyetlerin hangi koşullarda sınırlandırılabileceğini düzenlemektedir ve buna göre: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.” Somut olayda ise ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağı olmadığı iddia edilmektedir ve bu da öncelikli olarak bir kanunilik incelemesi yapılmasını gerekli kılmaktadır. Zira yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağı olmadığı taktirde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmasının bir önemi olmayacaktır. Her ne kadar kanun hükümlerinin yorumlanması derece mahkemelerinin takdirinde olup AYM’nin görev tanımı içinde olmasa da derece mahkemelerinin yorumlarının kanunun lafzıyla açıkça çeliştiği ya da kanun metninin bireyler tarafından öngörülemez olduğu tespiti yapılıyorsa söz konusu müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna varılacaktır.

  • Bu noktada somut olay bakımından kanunilik incelemesi 5275 sayılı Kanunun 68. maddesinin 4. fıkrası bakımından yapılacaktır, söz konusu hüküm şu şekildedir: “Hükümlü tarafından resmi makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tabi değildir.” Bu hüküm Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan mahpusların resmi makamlara herhangi bir baskı ve etki altında kalmadan rahatça düşüncelerini iletmesinin sağlanması amacını taşımaktadır. Tabii buradan resmi makamlara gönderilen belgelerin içeriğinin hiçbir şekilde denetlenmeyeceği sonucu da çıkarılamayacaktır ancak söz konusu denetim işin gereği olarak belgelerin gönderildiği resmi makamlar tarafından yapılacaktır. Dolayısıyla belgelerin ilgili resmi makamlara gönderilmesine aracı olan mercilerin yapacağı denetim fiziki inceleme boyutunu aşamayacaktır.

  • Somut olayda da başvurucunun dilekçe gönderdiği makamların resmi makamlar olduğu açıktır, dolayısıyla 5275 sayılı Kanunun 68.maddesi uyarınca Ceza İnfaz Kurumunun dilekçeleri okumak şeklinde bir yetkisi olmadığı gibi dilekçelerin içeriğine ilişkin olarak işlemde bulunma yetkisi de yoktur. Hal böyle olunca da başvurucuya uygulanan disiplin cezası kanuni bir dayanaktan yoksundur.

AYM, yaptığı bu çıkarımlar neticesinde ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vererek başvurucu lehine tazminata hükmetmiştir.


D- Değerlendirme ve Sonuç


Tutuklu kişiler dış dünyayla irtibat kurma hakkını belli aracılar vasıtasıyla gerçekleştirmektedirler. Bu irtibat inceleme konumuz olan kararda olduğu gibi Ceza İnfaz Kurumu gibi idari vasıtalar aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu kurumların asli görevleri ise disiplini sağlamak ve suçu önlemek olduğundan bu işlevi yerine getirebilmek için kendilerine kanunla bazı yetkiler sağlanmıştır. İşte bu yetkilerin kanuna uygun olmayan şekilde ya da ölçüsüzce kullanılması birden fazla hak ihlaline yol açabilmektedir. Bir hakka yönelik ihlal gerçekleştiğinde bu ihlale ilişkin olguları iyi bir şekilde değerlendirmek ve doğru bir hukuki nitelendirme yapmak hak kayıplarının yaşanmaması bakımından önemlidir. İçtihatlar incelendiğinde bu kapsamda ortaya çıkan hak kayıplarının birçoğunun bizim de inceleme konumuzu oluşturan ‘haberleşme özgürlüğü’ ve ‘ifade özgürlüğü’ olduğu görülmektedir. Somut olaylar bakımından bu ikisinin ayrımına varmak önemlidir. Örneğin tutuklu bir kimsenin ailesine göndermek istediği mektubun sakıncalı olması sebebiyle alıkonulması haberleşme özgürlüğünün ihlalini oluştururken[3] somut olayımızda olduğu şekilde mektubun içeriğinden dolayı kişiye ceza verilmesi ise ifade özgürlüğünün ihlalini oluşturmaktadır. Burada dikkat edilmelidir ki mektubu göndermeye yetkili kurum, mektubun içeriğinin sakıncalı olmasına yönelik olarak kişiye herhangi bir cezai sorumluluk yüklememektedir; bunun yerine mektuba alıkoymakta ve göndermemektedir. İki eylem arasındaki fark somut olaylar açısından yapılacak değerlendirmelerin de farklı olması sonucunu doğurmaktadır. Bu bilgiler doğrultusunda söz konusu başvurudaki hak ihlalini (B) bölümünde yer vermiş olduğumuz ölçütler ışığında inceleyelim:


Söz konusu başvuruda, başvurucuya yönelik verilen bir disiplin cezası söz konusudur ve bu ceza kişinin göndermek istediği mektuptaki ifadelerine yöneliktir. Dolayısıyla bir müdahale vardır ancak ikinci aşamada bu müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığını denetlemeden önce bu müdahalenin hangi hakka yönelik olarak gerçekleştirildiğinin tespitini yapmak gerekmektedir.


Fevzi Kayacan Başvurusuna ilişkin özet metin incelendiğinde görülecektir ki başvurucu kendisine yönelik gerçekleştirilen müdahalelerin haberleşme özgürlüğü hakkını ihlal ettiği iddiasıyla başvuruda bulunmuş; buna karşın Mahkeme hukuki nitelendirmesi neticesinde ifade özgürlüğü hakkının değerlendirilmesi gerekliliğine karar vermiş, nitekim de bu hakkın ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. AYM’nin somut olayı neden ‘haberleşme özgürlüğü’ değil de ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirdiği sorusunun cevabını verebilmek için başvuru kapsamındaki olguları değerlendirmek yerinde olacaktır. Dikkat edilirse olayda başvurucunun göndermek istediği mektupların içeriğinin denetlenmesi ve içeriğinde kurum görevlilerine hakaret olarak değerlendirilen birtakım ifadeler sebebiyle cezalandırılması söz konusudur. Burada başvurucunun, başvurusuna konu etmiş olduğu durum mektuplarının alıkonulması, gönderilmemesi değil; almış olduğu idari cezadır. Bu cezanın nedeni ise başvurucunun mektuplarında geçen ve Kurumca hakaret olarak nitelendirilen ifadeleridir. Oysaki Mahkemenin haberleşme özgürlüğüne ilişkin hukuki nitelendirme yaptığı kararları incelendiğinde çıkış noktasının dokümanlarda geçen ifadeler değil; o dokümanlara alıkonulması, gönderilmemesi, geç gönderilmesi eylemlerinin olduğu görülmektedir. [4] [5] Dolayısıyla da Anayasa Mahkemesinin bu noktada doğru bir hukuki nitelendirmeden hareketle sonuca vardığını söylemek mümkün olacaktır.


Somut olay bakımından müdahalenin tespit edilmesinin ardından bu müdahalenin bir ihlal oluşturup oluşturmadığının tespiti için ikinci aşamayı değerlendirelim. Olayda başvurucunun göndermiş olduğu mektupların ikisi de bir resmi makama ulaştırılması amacıyla gönderilmiş olup resmi makamlara gönderilen mektupların içeriğinin denetlenemeyeceği kanunla düzenlenmiştir. Dolayısıyla Ceza İnfaz Kurumu tarafından bu mektupların hiçbir şekilde açılmadan ilgili makamlara gönderilmesi ve söz konusu içerik denetiminin mektubun muhatabı olan resmi makamlarca yapılması gerekirken Ceza İnfaz Kurumu tarafından kanuna aykırı şekilde yapılan bu denetim hukuki dayanaktan yoksun olmaktadır. Kanuni bir dayanağı olmayan müdahale ise hakkı ihlal edecektir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bu ikinci kısımda da doğru bir sonuca vardığını görmekteyiz.


Özetle buraya kadar Mahkemenin tutuklu bireylere ilişkin olarak sıklıkla karşısına gelen ve uyuşmazlığa konu olan iki tür hakka ilişkin yaptığımız değerlendirmeye ve ayrıma Fevzi Kayacan başvurusu özelinde yer vermeye çalıştık. Bu haklara ilişkin yapılacak tanım ve Mahkemenin bu haklara ilişkin ihlal iddialarını nasıl bir değerlendirmeye konu ettiği konunun daha iyi anlaşılması için faydalı olacağından çalışmamızın bir bölümünü ise bu hususlar oluşturdu. Her ne kadar tutuklu bireylere karşı gerçekleştirilen hak ihlalleriyle ilgili olarak çok fazla uyuşmazlıkla muhatap olan Mahkemenin bu konudaki içtihatlarını genel bir çerçeveye oturttuğunu ve rasyonel kararlar verdiğini söylemek mümkün gözükse de birçok bireyin bu tür durumlarla karşılaştığında sahip olduğu hakları bilmemesinden dolayı mağduriyetler yaşanmaya devam etmektedir.


[1]Fevzi Kayacan (4), B. No: 2018/350, 27/7/2022, § [2] (Bejdar Ro Amed, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § …) [3] (İbrahim Akaslan, B. No: 2019/20249, 4/7/2022, § …) [4] (Ekrem Acar, B. No: 2019/25563, 15/6/2022, § …) [5] (Uğur Tomurcuk, B. No: 2018/26602, 15/3/2022, § …)

0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page